HAYAT EKONOMİSİ
Fert yönünden yaşadığımız yüzyılın en önemli olgularından biri ekonomidir. İnsan faktörünün başına gelen felaketler eğitimsizliğin-cahilliğin, vasatlığın- kalitesizliğin ve finansal bilgisizliğinin neticesidir. Hayat = ekonomi’dir. Çünkü halklar yoksul kaldıkça iş yapabilme kabiliyetleri azalır. Zenginleştikçe iş yapabilme, işlerini geliştirme kabiliyetleri artar.
Yeni nesil tekno girişimciler hangi temel bilimden veya mühendislik dalından gelirlerse gelsinler o alandaki yetkinlikleri ne kadar fazla olursa olsun, fikirleri ne kadar çekici olursa olsun, en başarılıları mutlaka finanstan ve finansal mühendislikten ve hayat ekonomisinden iyi derecede haberdar olanlardır.
Ekonomik modellerin değişimi üzerine kafa yorduğumuzda, tarım ekonomisinden ticarete, oradan endüstriye, oradan bilgi ekonomisine… Birkaç on yıla düştü ekonomik model değişiklikleri… Peki, bilgi ekonomisinden sonra nereye? Bilgi ekonomisinin sınırlarına gelindi mi? Evet, gelindi… Bundan sonrasına ‘’HAYATEKONOMİSİ’’ adını veriyoruz.
Otoriteler “Hayat” derken biyolojiyi kastettiklerini de bilhassa belirtiyor. Nedenini de Biyolojinin her şeyin merkezine doğru geleceğiyle açıklıyorlar.
Öncelikle şunu söylemek isterim. BİZ BU ALANA HERKESTEN ÖNCE GİRMELİ ve bu alanın matrisini çizmeliyiz.
Son dönemlerde ekonomi edebiyatında önemli derecede ilgi gösterilen, hatta bu alanda popüler akademik makaleler yayınlayan dallardan biri Hayat Ekonomisi, başka bir deyişle davranışsal ekonomi…
Biliyorsunuz 2017 yılındaki Nobel Ekonomi ödülü bu alandaki çalışmalara verildi.
Hayat Ekonomisi dalı; İnsanların bazen neden mantıksız kararlar aldığını ve davranışlarının neden ekonomik modellerin tahminleri ile uyuşmadığını öğrenmek için biyoloji — psikoloji ve ekonomi temel alınarak düşünce geliştirir.
Örneğin bir bardak çaya ne kadar ödeyeceğimizi, hangi evi satın alacağımızı ya da sağlıklı bir yaşam sürdürmek için ne kadar birikim yapmamız gerektiği ile ilgili kararları salt ekonomik etkilerle almadığımız bir realitedir.
Hayat Ekonomisi bir bireyin seçimini– X yerine, neden Y kararını verdiğini açıklamak ister. İnsanların ekonomik kararlar alırken her zaman akılcı davranmadığını, pek çok sosyal, kültürel ve psikolojik etki altında karar verdiğini ve ekonomi politikalarının da bu faktörler dikkate alınarak tasarlanması ve uygulaması gerektiğini savunur.
Söz konusu ekonomi politikaları şirket veya birey bazında olabileceği gibi, devlet ve hatta devletlerarası politikalarda da olabilir. Amerika da şimdilerde tüm kamu projelerinde hayat ekonomisi/ davranışsal ekonomi ilkelerinin kullanılması kararı alındı.
1980 yıllarında egemen olan temel ekonomik görüş eleştirilerek Hayat Ekonomisi tezi ortaya atıldı. Hayat Ekonomisi teorileri oluşturulurken sadece matematiksel verilerle analiz yapılmayıp ilgili teoriye biyolojik, psikolojik ve sosyolojik unsurlar da eklendi. İnsanlar her zaman kazanç ya da faydayı maksimize yapmak amacıyla karar vermeyebilir. Örneğin, riskler ve belirsizlikler, statü ve itibar kazanma isteği, popüler hale gelmek, sevilmek ya da sayılmak gibi psikolojik nedenlerle insanlar rasyonellikten uzaklaşabilirler.
Buradan hareketle Hayat Ekonomisinin en önemli kabul edilen iki temel kavramı; Sahiplik etkisi ve kayıplardan kaçınmadır.
Sahiplik etkisi ‘’Ne kadar sahipsen o kadar tatminkârsın’’ düşüncesinden hareketle, aidiyetin düşüncelerimiz ve davranışlarımız üzerinde nasıl etkili olduğunu gösterir.
İnsanlar karar verirken her zaman doğru hesaplamaları yapamaz, bazı durumlarda irrasyonel davranabilirler. Sadece kendi kazançlarını değil başkalarının kazançlarına da önem verirler. Örneğin, kişi kendisine daha az kazandıran ama adil bir dağılımı, kendisine daha çok kazandıran adaletsiz bir dağılıma tercih edebilir.
Gelecek ile ilgili kararlarımızda oto kontrol problemi yaşıyor bugün verdiğimiz kararlara yarın geldiğinde uymayabiliyoruz. Örneğin, yarından itibaren kilo vermeyi, sağlıklı beslenmeyi ya da tasarruf etmeyi planlayan biri, yarın geldiğinde yine hamburger yiyerek ya da yine alışveriş yaparak planını bozabilir, sonra da pişman olur. Bu durum, insani/ biyolojik ve psikolojik faktörlerin hem kişilerin davranışını hem de piyasaların işleyişini nasıl etkilediği konusunda bize önemli ipuçları vermektedir.
Hayat ekonomisi alanında önemli kavramlardan biri de “öz kontrol” dur. Bunu insanların gelecekteki kendilerine güvenmeleri diye anlamak mümkündür. Eve gelen misafirin getirdiği pasta, çörek, börek gibi yiyeceklerin yendikten sonra kalan kısmı için getiren misafire, al yanında götür demek bunun basit bir örneğidir. Aynı insan aslında tasarruf etmek isterken maaşını alınca dayanamayıp harcayacağını düşünüyorsa yine gelecekteki kendisine güvenmediği için ne yapacağını bilmiyor olabilir.
Bunlar rasyonellikle açıklanmayan davranışlar, olgulardır. İnsanlar böyle davranıyorsa onları bu davranışlarına uygun, dürtecek ekonomik yapılara, teşvik sistemlerine Hayat Ekonomisi içinde çok ihtiyaç vardır.
Sanayi devrimiyle birlikte çalışmaların önemi ve anlamı değişmekle beraber çalışma hayatı insan hayatının vazgeçilmezi haline gelmişti. Günümüzde ise teknolojik gelişmelerin baş döndürücü hızında çalışma hayatının önemi ve anlamı çok boyutlu olarak değişmekte ve bu durum Hayat ekonomisine yönelik olarak ilginin artmasına neden olmaktadır. Toplumların ekonomik ve sosyal sorunlarını, özel olarak iş ve çalışma hayatında işçi ve işveren ilişkilerini çok disiplinli bir yaklaşımla ele alan Hayat Ekonomisi içeriği zengin ve farklı bölümleriyle ortaya çıkmaktadır.
Hayat ekonomisinin temel konularının toplumların biyolojik, sosyal ve ekonomik hayatını ele alması nedeniyle farklı disiplinleri de bir araya getirir.
Hayat ekonomisinde emek, en kutsal değerdir ve insanı konu aldığı için diğer üretim faktörlerinden ayrı bir önemi vardır. Çünkü emeğin, ekonomik değer yaratma boyutunun yanında sosyal bir varlık olması ona ayrı bir değer katmaktadır. Ayrıca emeğin üretim faktörü olma özelliğinden dolayı diğerlerinden ayrılarak insani boyut ilgi alanı olması sebebiyle de farklı bir konum kazanmaktadır.
Hayat Ekonomisi, bu günlerde ve gelecekte ekonomiyle biyolojinin her şeyin merkezine geleceği düşüncesini çok çağrıştırdığından önem kazanmaktadır.
Son söz olarak; “bu konuda geç kalma lüksümüz yoktur”. Konunun uzmanları ve ilgililerin günümüz şartlarında ne yapılacağını tartışmalı ve yeni argümanları süratle belirlemelidir.
Çünkü hayat demek ekonomi demektir.
Saygı ve sevgilerimle
Emin Erdoğan