Yabancı Dil Öğreniminde Neden Zorlanıyoruz?
Çoğumuzun başına gelmiştir. Bir dil öğrenmek istediğimiz vakit, her türlü hazırlığı yaptığımız, çabaladığımız, zaman ayırdığımız halde başarısızlığa uğrayıp o dili öğrenmeyi bırakıyor ve pes ediyoruz. Belki de, bir cesaret yeniden bir zamanlar yarım bıraktığımız o işi tamamlamak isteyip yeniden başa sarıyorsunuzdur.
Dil öğrenmek aslında düşünülenin aksine çok da zor değildir. Tek ihtiyacınız olan şey iyi bir kaynak ve zaman…
Uzun yıllar boyunca bir sürü dil bilimci ve düşünür çeşitli teknikler geliştirmiştir bu konu üzerine. Kimisi, bir dilin ilk önce gramer yoluyla öğrenildiğini, kimisinin kelime bilgisinin daha önemli olduğu söylemiş, kimileri ise konuşma ağırlıklı dil öğreniminin daha sağlıklı olduğu üzerine makaleler yazmışlar. Günümüzde ise çoğu sitelerde gördüğümüz “bir ayda dil öğrenme taktikleri” başlıkları ise oldukça popüler. Peki nedir işin aslı? Hangisidir doğru olan? Çok da uzman olmasam da kendi dil öğrenme tecrübelerimden kaynaklanan ve öğrencilerime de “kendimce” uyguladığım bir yöntemim var. Bunları sıralamadan önce yazmak istediğim iki üç satırım daha var.
En başta kendimizi ele alalım. Referansımız da anadilimiz olsun. Bizler anadilimiz beynimize kodlu bir şekilde dünyaya gelmiyoruz. Onu da sonradan öğreniyoruz. Peki ama nasıl yapıyoruz bunu? Taklit ederek… Çocuk ana karnında sesleri, tınıları duymaya başlar, Bilinç altına yerleştirir. Doğumdan sonra ise bu iş duyma olarak devam eder. Altı aydan itibaren algısı oluşmaya başlayan çocuk ihtiyaçlarına/tepkilerine göre kendini ifade etmeye başlar. Ağlayarak, gülerek… Daha sonra ise tek tük kelimeleri söylemeye başlar. En çok ihtiyacı olduğu kelimeleri; anne, baba,mama. Daha sonra ise bu kelimelerle yetinmeyen çocuk etrafındaki nesneleri tanımaya, annesini takip ederek o nesnelerin ifade ettiği kelimeyi söylemeye başlar. Annesi eliyle masayı gösterir ve ,,masa‘‘ der. Bu durumun tekrarlarında çocuk bilir ki o nesnenin adı masa’dır. Yaşlarını almaya başladığında ise bu kelimeler bir araya gelir ve gramer oluşturur. İlk zamanlarda kendi başına oluşturduğu bu gramerli cümleler doğru değildir. Çocuk daha önceki deneyimlerinden kendince yeni/ literatürde olmayan anlamlar yaratmaya çalışır. Mesela isimden isim yapılan ,,cı‘‘ eki ile daha önce ayakkabı kelimesinden ,,ayakkabıcı‘‘ kelimesinin türetildiğini duyan bir çocuk kendince bu eki diğer isimlere uyarlamaya çalışıp daha sonrasında literatürümüzde olmayan yeni kelimeler türetir. Bakkalcı gibi. Nihayetinde o dil çocuk için bu şekilde öğrenilmiştir. Taklit ederek… Unutmayın ki iki, üç dilli göçmen çocuklarımız da vardır. Onlar bile bu dilleri birbirine karıştırmadan konuşabiliyorsa biz neden sonradan öğrenmek istediğimiz bir dili konuşamayalım? Bu örnekten yola çıkarak bir kaç maddem var sizler için;
- En çok ihtiyaç duyduğunuz kelimelerden başlayın. Gün içinde en çok anadilinizde kurduğunuz cümleler nedir? Bunları belirleyin…
- Gramer önem verdiğiniz en son şey olsun. Bu demek değil ki önemsemeyin ya da ihmal edin. Öğrendiğiniz kelimeleri hangi gramer yapıları ile birbirine bağlayacağınızı bilin. Karmaşık dil bilgisi kuralları içinde kaybolmayın.
- Bir yabancı size bir şey söylediğinde veya bir dizi de bir cümle duyduğunuzda, o cümleyi içinizde tekrar edin. Aynı durumlarda siz de o cümleyi duyduğunuz gibi söyleyin. Biri size “This is absolutely true.” dediğinde siz de başka bir onaylama cümlenizde bu cümleyi kullanın. Her zaman için tam olarak duruma uygun olmasalar bile yanlış yapmaktan korkmayın. Unutmayın çocuklar korkusuzdur ve karşıdaki kişi ne der diyerek söylemek istediği şeyden ‘’acaba yanlış mı yaparım’’ korkusuyla uzaklaşmazlar. Yanlışlar, deneyimlendikçe düzeltilir.
- Bir dili konuşabilmek en önemlisi. Çoğu kişi okuyor, anlıyor, duyuyor ama konuşamıyor. Bunun sebebi günlük hayatımızın içine o dili dahil etmediğimizden kaynaklı. Klasik olan “O dilin ülkesine gidin.” cümlesini demeyeceğim sizlere. Kendi kendinize konuşun. Almanya’da kaldığım zamanlarda Almanca öğrenmemde oldukça yarar sağlayan bir taktikti benim için. Ertesi gün hoca ile bir görüşmem olacaksa bir gece öncesinden kendi kendime olabilecek senaryoların/ verilebilecek cevapların hepsini Almanca’ya çeviriyordum kendi kafamda. Unutmayın bu taktikte konuşan da sizsiniz cevap veren de. Bütün bir konuşmanın tüm ayrıntıları ve yönleri tamamen sizin elinizde.
- Hayatınıza dahil edin. Zamanında yurt dışında yaşamış insanlar bile günün birinde o dili çok iyi konuşurken ülkelerine tamamen döndüklerinden uzun bir zaman sonra o dili konuşmakta zorluk çekiyorlar. Bunun bilimsel bir açıklaması var. Dil bilimciler bu konu da anadile L1, ikinci bir yabancı dile ise L2 demişler. L1 ne kadar çok kullanılırsa L2 de o kadar önem kaybediyor. Ya da tam tersi. Kısacası hangisine öncelik tanırsanız kendinizi o dilde daha iyi ifade edersiniz. Yemek yaparken bile ,,şimdi bu soğanı kesiyorum, yağı ekliyorum‘‘ tarzı cümleler kurarsanız kısa zamanda tepkileriniz de siz istemeden o dilde çıkacaktır.
- Kitap okuyun, video izleyin. Bu iki tavsiyeyi sadece dil öğrenmek için bir araç olarak kullanmayın. Bunlar sizin kişisel gelişiminiz içinde oldukça yararlı iki unsur. Anadilinizde bile ne kadar çok kitap okursanız o kadar çok fikir sahibi ve söz cambazı olursunuz. Yabancı dilde kitaplar okuduğunuzda bu size o dilin ayrıntılı olarak gramer, söz kuralları, kelime kullanım alanlarını gösterecektir. Videolar ise size kulak aşınalığı kazandıracak aynı zamanda o dilin argo, basit kullanımları hakkında ise bilgi verecektir.
- Anadilinizi iyi konuşun, gramerini tam öğrenin. Çoğu öğrencime gramer yapılarından bahsettiğimde sıfatın işlevinden zincirleme isim takısının ne olduğundan bihaber. Bunları tam olarak bilmeyen bir insana başka bir dilin sıfat yapısını, pasif yapılarını anlatmak oldukça güç. Her dil hemen hemen aynı yapı tarzlarını içerir. Kimisi daha az kimisi daha fazla. Bu yüzden kendi dilinizin inceliklerini yalayıp yutun. Tıpkı İngilizce bilen birinin çok kolay bir şekilde Almanca öğrenebilmesi gibi.
Duygu BAYRAM